Komik Ramazan Fıkraları

Ramazan Fıkraları

Mecliste birine sormuşlar:
– Kaç gün oruç tuttunuz efendim?
– Bir gün.
Aynı soru mecliste bulunan başka bir şahsa yöneltilince:
– Efendi hazretleri benden bir gün fazla tutmuşlar.

Tuzağı Kurdum Bekliyorum
Bektaşi’ye kaç gün oruç tuttuğu sorulunca şu cevabı verir:
– Daha hiç tutamadım.
Tuzağı kurdum bekliyorum.

Oruç Gitti, Ama Fakire De Can Geldi!
Bektaşi’nin biri pek fena susamış. Vakit geçirmek için kırda gezinirken bakmış gürül gürül akan bir çeşme…
Adeta kendinden geçmiş bir halde ağzını dayayıp lıkır lıkır içmeye başlamış.
– Görenler, aman ne yaptın? Oruç gitti, diye seslenmişler.
Bektaşi, ağzının iki yanından süzülen sular bağrına doğru inerken cevap vermiş:
– Oruç gitti, ama fakire de can geldi!

Oruç
İki kişi arasında geçen bir konuşma:
– Efendim, Ramazan’da en çok sevdiğiniz, yediğiniz nedir?
– Oruç

Nasrettin Hoca
Nasrettin Hoca bir ramazan günü, eline sepetini alır, su kenarına doğru gider.
Yolda bir ahbabına rast gelir:
– Uğurlar olsun hocam, nereye böyle?
– Sepete biraz nevale koydum. Dere kenarında iftar edeceğim. Buyur beraber olsun, der.
Her ikisi de yola koyulur. Ezan sesi duyulur duyulmaz Hoca sepeti açar. İki ahbap birer ikişer zeytinle oruçlarını bozar, Hoca sepetten iki yumurta ile biraz ekmek çıkararak yoldaşına verir. Kendisi de bir tavuk sövüşünü yemeye başlar. Bunu hazmedemeyen misafir dayanamayarak hocaya çıkışır:
– İkram böyle mi olur? A Hocam.
Hoca sezdiği tarize gülerek sorar:
– Peki ne yapılır?
– Ben olsaydım tavuğu ikram eder, yumurtaları kendim yerdim.
– Öyle ise memnun oldum. İşte ben de gönlünde ki gibi yapmadım mı?

Hiç oruç kaçırdığın var mı?
Bir gece iki ahbap sohbet ederken davulcular davullarıyla birlikte çıkmış ertesi günün ramazan olduğunu ilana başlamışlar.
Biri sormuş:
– Ey! Söyle bakalım birader… Hiç oruç kaçırdığın var mı?
– Kaçırdığım yok. Çünkü ben her sene bir gün başından, bir gün sonundan tutarım.
Ortasını kendiliğimden başkasına bırakırım.
– Be mübarek adam!. Bari bir gün de ortasından tut üç olsun. Belki bir sıfıra şefaat edene rastlarsın, oruçların otuza çıkar.

Bir Ramazan Günü
Bir Ramazan günü oruç yiyen bir adamın yanına iki kişi yaklaşmış.
Biri:
– Ramazan geldi. On beş günde geçti. Sen hâlâ oruç tutmuyorsun!
Diyerek onu azarlamış. O da ne kadar kaldığını sorunca diğeri cevap vermiş:
– On beş gün daha var.
Oruç yiyende başını sallayarak şu sözlerle mukabele etmiş:
– Bir kula göre Ramazan gelmiş, on beş gün geçmiş, diğer bir kula göre daha
on beş gün varmış…
Beni neden azarlıyorsunuz ki?

Sevilmez Mi?
İki kişi arasında bir konuşma:
– Aylardan en çok sevdiğiniz?
– Ramazan Ayı
– Neden?
– Gündüzleri oruçlu olurum, yemek parasından kurtulurum.
Geceleri de eşe dosta, ekâbire iftara gider yine yemek parası sarf etmem. Ramazan ayını sevmeyeyim de ne yapayım,sevilmez mi?

Bektaşi’ye sormuşlar:
– Ramazanı mı seversin, Bayramı mı?
– Ramazanı.
– Ne için?
– Yenir de onun için.

Bektaşi’nin Birine:
– Ramazan’ı nasıl çıkardın?
diye sormuşlar. Gülümseyerek
– Otuz kişi olduk bir günde çıkardık, diye cevap verir.

Yaraşır Hasbaya!
Sofunun biri Ramazan’da Camide, kadınlara düzgün hakkında vaaz ediyormuş;
düzgün sürmek şöyle mekruhtur, böyle fenadır, mezmumdur, felandır, filandır, deyip duruyormuş.
Cemaatten biri kalkmış ve:
– Be hoca! Bunları sen ne yüzle söylüyorsun? Senin karın bir gün bile sürmesiz, düzgünsüz gezmez!
Hoca gülümseyerek :
– Evet hakkınız var. Var amma, yaraşır hasbaya!

Derviş
Minarelerden kandiller sarkmağa başlamıştı. Mahyacılar, on bir ay mahpus kalan marifetlerini gösteriyorlardı. Suya nakış yapar gibi havaya yazı yazmaya, resim çizmeğe çalışıyorlardı.
Kandiller dizi dizi sarkıyor, sağa yükseliyor, sola kayıyor, titreşiyor, uçuşuyor ve sanki gökten damlarken minare boğumlarına takılı kalmış yıldız pırlantaları gibi insana esrarlı bir heyecan veriyordu.
Hacı Bektaş kullarından Derviş Mehmet, kahvenin önünde oturmuş seyrediyordu.
Bir aralık Camiden çıkan bir yobaz yanına sokuldu, tezyif dolu bir gözle süzerek sordu:
– Mahya kuruluşunu seyrediyorsun? Oruç tutmazsın, alnın secde-i rahmana kapanmaz. Ramazanı yalnız mahya seyretmek için gelsin diye beklersin?
Derviş Mehmet tebessümle cevap vermiş:
– Ramazanı ramazan diye severim. Ali’yi, Ali diye sevdiğim gibi.
– Fakat biz sizin gibi değiliz. İsterim ki her gün Ramazan olsun, her gün oruç tutalım.
– Öyle amma, ramazan gider gitmez de arkasından bayram edersiniz. Bir adam sevdiği gidince üzülür, matem tutar. Benim hiç bayram yaptığımı gördünüz mü? Biz ikisini de hoş görenlerdeniz.

Sen De Arkandakine!
Cahilin biri Ramazan’da oruç tutuyor, fakat namaz kılmıyormuş. Arkadaşlarından biri:
– Boşuna oruç tutmak, sevap temin etmez demiş. Namaz da kılmak lazım.
– Öyle amma ben namaz kılmasını bilmem!
– Bunda bilmeyecek bir eşya yok. İmam ne yaparsa sen de onu yaparsın, olur biter.
Adamcağız camiye gitmiş. İmamın ne yaptığını görebilmek için tam arkasında yer almış. Tesadüfen arkasında da kukuletalı bir adam namaza durmuş. Rükûa varmışlar, kukuletanın sivrisi cahilin arkasına dokunmuş. Cahil bunu namazın icabı sanarak kendisi de öndeki imamın arkasına dokunmuş. Abdesti bozulan imam, hiddetlenerek arkasına dönerek adama bir tokat atmış. Bunu da namazın icabı sanan adam, hemen arkasına dönmüş kukuletalıya bir şamar sallayarak:
Haydi, sen de arkandakine, demiş.

Kerimi
Kerimi adında bir şair, Ramazanlarda Fatih Camisi’nin avlusunda sergi açarmış.
Nüktedan, zarif ve hoş sohbet bir adam olduğu için devrin ricali sergiye gelir, şiirden, tarihten konuşurlar, nükteler, fıkralar söylerlermiş. Kerimi’nin edebiyatla da ilgisi varmış. Şiir yazdığı gibi gayet ustaca ölüm tarihleri düşürürmüş.
Bir Ramazan günü, onun şöhretini duyanlardan biri gelerek bir ölüm tarihi ısmarlamış. Adamcağız on gün sırtı sıra gelmiş, bir türlü tarihi alamamış. Nihayet sabrı tükenmiş.
– Be adam, demiş. Söyleyeceğin topu topu bir tarih, ölüyü cennete sokup işin içinden çıkacaksın. Bunu bu kadar uzatmanın manası ne? Bari yapamayacağım de de başkasına yalvarayım. Mezar taşı yaptıracağım.
Kerimi gayet masumane cevap vermiş:
– Canım, ne yapayım, uğraşıyorum. Bir türlü herifi cennete sokamıyorum.
Zorla değil ya, girmiyor!..

Değirmen Taşı
Keçecizade Fuat Paşa, bir Ramazan daveti yapmıştı. Vükelâdan başka devrin ricali
de iftar sofrasında yer almıştı. Devrin şairlerinden Ayıntaplı Hasırcızade Sadi Efendi de davetliler arasında idi. Bir arlık Hasırcızade Fuat Paşa’nın parmağındaki yüzüğü göstererek sordu:
– Paşam affedersiniz amma merak ettim, yüzüğün taşı ne cins?
– Elmas!
– Size yılda kaç para kazandırır?
– Hiç! Bir para bile kazandırmaz.
– Benim ecdat yadigarı bir çift taşım var. Yılda tam elli altın kazandırır.
– Nasıl bir taş bu?
– Değirmen taşı!

Bektaşi Babası
Ramazan günü, Bektaşi babalarından Derviş Remzi’ye sormuşlar:
– Ramazan’da insan açlığa dayanamaz, bayılacak bir hale gelirse ne yapılmalı ?
Baba Erenler şu cevabı vermiş:
– Sahurda dayanabilirsem tutarım, dayanamazsam yutarım’ diye niyet etmeli!

Şair Haşmet
Fitnat Hanım, Şair Haşmet’e:
– İki gün sonra Ramazan geliyor, oruçluyuz, demis.
Haşmet cevap vermiş:
– Ben geçen sene onu yedim idi. Bu yıl gelmez!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir