Habil ve Kabil kıssası
Hâbil ve Kâbil kıssası
Hâbil ve Kâbil, ilk insan-ilk peygamber H.z. Âdem aleyhisselâmın oğludur.
Bir gün aralarında büyük bir ihtilâf çıktı. Kâbil haksızdı ama anlaşmazlığa son vermiyordu.
Kabil (Musevi kaynaklarında Kain, Kayn, Kayin) , Habil (Musevi kaynaklarında Hevel) olarak geçer.
Taberî , Beğavî , İbn Kesîr ve Suyûtî müfessirlerin naklettikleri rivayetlere göre;
Kâbil ve ikizi cennette, Hâbil ve ikizi ise yeryüzüne indikten sonra doğmuştur.
H.z. Âdem, evlilik çağına geldiklerinde, ilâhî emir uyarınca küçük oğlu Hâbil’in ikizi Lebûda’yı Kâbil’le, Kâbil’in ikizi Aklîmâ’yı da Hâbil’le evlendirmek istedi. Habil’in alacağı kız, yani; Aklima, Kabil’in alacağı kızdan daha güzeldi. Öteden beri Habil’i kıskanan Kabil bu durumu kabul etmiyordu. Bu istek karşısında Kâbil, Hâbil’in Aklîmâ ile evlenmesine itiraz etti.
Âdem bu meseleyi halletmek için Hâbil ve Kâbil’den Allah’a birer kurban (takdime) sunmalarını, hangisinin kurbanı kabul edilirse onun haklı olacağını söyledi.
O dönemde kurbanın kabul edildiğinin göstergesi, gökten inen bir ateşin onu yok etmesiydi. Kabul edilemeyen kurbanı ise yırtıcı hayvanlar yerdi.
Kâbil, çiftçilik yapmaktaydı, tarım ürünlerinin en kötüsünden az bir miktar takdim etti. Bu arada o, kurbanın Allah nezdinde kabul edilip edilmemesinin önemli olmadığını ve kız kardeşinin Hâbil’le asla evlenemeyeceğini düşünüyordu.
Hâbil çobanlık yapmaktaydı,sürüsünün en iyilerinden iyileri bir koç ile süt ve yağ takdim etti; içinden de Allah’ın emrine boyun eğmeyi ve rızasını kazanmayı arzu ediyordu.
Her iki kardeş takdimelerini bir dağın tepesine koydular. Semadan bir ateş indi. Fakat Kâbil’in takdimelerine dokunmadı.
“Allah ancak takvâ sahiplerinden (kurban) kabul eder!” ifadesiyle Hâbil, kardeşinin takvâ ehli olmadığına, kurbanının bu sebeple kabul edilmediğine dikkat çekmiştir. Şüphesiz ki kabul veya reddetmek tamamen Allah’ın iradesine bağlıdır.
(Allah takvâ ve ihlâs sahibi olmayanın amelini kabul etmeyeceğini bildirmiştir. Âyetlerin akışından kurbanı kabul edilmeyenin kardeşini öldürmeyi önceden aklına koymuş olduğu fakat bu niyetini gizlediği anlaşılmaktadır.)
Bu durum karşısında Kâbil buna çok öfkelendi ve sonunda kardeşini öldürmeye karar verdi.
Bu olaylar olup bittiği sırada Âdem Kâbe’yi ziyaret için Mekke’ye gitmeyi tasarlıyordu.
Âdem gidince, Kâbil Hâbil’e;
“Seni öldüreceğim; çünkü Allah senin takdimeni kabul etti, benimkini etmedi. Üstelik sen benim güzel ikizimle de evleneceksin” dedi. Buna karşı Hâbil, Allah’ın ancak muttakîlerin kurbanlarını kabul ettiğini, dolayısıyla hiçbir suçu bulunmadığını ifadeyle, “Eğer hâlen beni öldürme azminde isen sana kesinlikle karşı koymayacağım” dedi ve kardeşinin yanından uzaklaştı.
Daha sonra Kâbil onu aramaya koyuldu ve bir gün koyunlarını otlattığı bir dağda rivayetlere göre Hira dağı veya Şam civarındaki Kâsiyûn dağında uyur vaziyette iken buldu. Sonra bir taş alıp başına vurarak kardeşi Hâbil’i öldürdü.
Bir başka rivayette;
Kâbil kardeşini öldürmeye karar verdi; ancak onu nasıl öldüreceğini bilemedi. Tam o sırada İblis Kâbil’in karşısında bir kuş şeklinde belirdi ve o bir başka kuşu yakalayıp başını taşla ezdi. Böylece Kâbil’e cinayetin nasıl işlendiğini öğretti. Kâbil, İblis’ten öğrendiği şekilde kardeşini öldürdü. Hâbil cinayete kurban gittiğinde yirmi yaşındadır ve cesedi de henüz ortada durmaktadır. Zira Kâbil, kardeşinin cesedini ne yapacağını bilememiştir. Bunun sebebi Hâbil’in yeryüzündeki ilk maktul olmasıdır.
Allah iki karga gönderir.
Birbirine saldıran bu iki kargadan biri diğerini öldürür ve toprağa gömer. Bunu gören Kâbil, “Yazıklar olsun bana; şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini bile gömemedim!” diye kendisine sitem eder veya “Ben bu karganın yaptığını yapmaktan aciz miyim” der ve ardından kardeşini defneder.
Hâbil-Kâbil kıssası Kur’an’da 5/Mâide 27-31. ayetler zikredilmiştir.
27.(Ey Muhammed!) Onlara, Adem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti.
28.”Andolsun! Sen beni öldürmek için elini bana uzatsan da ben seni öldürmek için sana elimi uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.”
29.”Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın. İşte bu zalimlerin cezasıdır.”
30.Derken nefsi onu kardeşini öldürmeye itti de (nefsine uyarak) onu öldürdü ve böylece ziyan edenlerden oldu.
31.Nihayet Allah, ona kardeşinin ölmüş cesedini nasıl örtüp gizleyeceğini göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. “Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini örtmekten aciz miyim ben?” dedi. Artık pişmanlık duyanlardan olmuştu.
Yüce Allah önceki âyetlerde özellikle Medine yahudileri için ibret ve nasihat olması için Hz. Peygamber’e Âdem’in iki oğlu, Hâbil ve Kâbil hakkında bilgi vermesini emretmiştir. Çünkü yahudiler Resûlullah’a karşı aşırı derecede kıskançlık gösteriyor ve haksızlık ediyorlardı. Çünkü Âdem’in oğullarından biri kıskançlığı sebebiyle yeryüzünde ilk defa kan dökerek kardeşini öldürmüştür.
“Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olmaksızın kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur”