Sa‘lebe’nin İbretlik Kıssası
Sa‘lebe’nin İbretlik Kıssası!
Nakledilen rivayet göre:
Sa‘lebe’nin İbretlik Kıssasında Sa‘lebe b. Hâtıb Hz.Peygamber’e (s.a.s.) geldi ve ‘Yâ Resûlallah, bana mal vermesi için Allah’a dua et!’ dedi.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.):
“ Yazık ey Sa‘lebe, Şükrünü eda ettiğin az mal, şükrünü eda etmediğin çok maldan daha hayırlıdır.” buyurdu.
Sa‘lebe tekrar aynı şeyi istedi. Allah Resûlü (s.a.s.) “Yazık ey Sa‘lebe, benim gibi olmak istemez misin? Zira şu dağların altın ve gümüş olarak benimle beraber yürümesini dileseydim mutlaka gerçekleşirdi.” buyurdu.
Sa‘lebe tekrar ısrarla ‘Yâ Resûlallah, bana mal vermesi için Allah’a dua et! Yemin ederim ki, Allah bana mal verirse her hak sahibinin hakkını mutlaka vereceğim.’ dedi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle dua etti:
“Allahım Sa‘lebe’ye mal ver!”
Derken Sa‘lebe birkaç koyun edindi. Koyunları tırtılların üremesi gibi sürü haline geldi. Medine’ye sığmaz olunca taşraya göç etti.
Daha önce vakit namazlarını Rasûlullah’ın arkasında kılarken sadece öğle ve ikindiye iştirak etmeye başladı.
Koyunları biraz daha çoğalınca sadece cuma namazına katıldı. Koyunları daha da artınca uzak bir vadiye intikal etti; cuma ve cemaati terk etti.
Bir defasında Rasûlullah (s.a.s.) ashabına “Sa‘lebe’ye ne oldu (hiç görünmüyor)?” diye sordu. Vaziyetinden bahsedilince efendimiz üzülerek üç kez “Yazık oldu Sa‘lebe’ye!” buyurdu.
Bu arada Hz.Peygamber (a.s.) efendimize zekât vermeyi emreden şu âyet nazil oldu:
“Onların mallarından sadaka al ki, bununla onları temizleyesin, arındırasın. Onlar için dua da et; çünkü Senin duan onlar için sükûnettir. Allah her şeyi hakkıyla işitendir, bilendir.” (9.Tevbe 103).
Bunun üzerine Peygamber (s.a.s) efendimiz Cüheyne ve Benû Selime kabilesinden seçtiği iki zâtı zekât memuru olarak görevlendirdi. Hayvanların nisap miktarlarını belirten bir nâme verdi. Sa‘lebe ile Benû Süleym’den falanca şahsın zekâtlarını tahsil etmelerini emretti.
Onlar da Sa‘lebe’ye varıp zekâtını tahsil etmek istediler. Ancak Sa‘lebe bunun bir cizye ya da haraç olduğunu öne sürdü. Önce diğer insanlardan tahsil etmelerini, dönüşte kendisine uğramalarını söyledi. Onlar da Benû Süleym’deki şahsa vardılar. O şahıs zekât memurlarının geldiğini haber alınca develerinin en seçkinlerini hazırlayarak güzellikle karşıladı. Zekât memurları ona en iyilerini vermesinin gerekmediğini, zira kendilerinin böyle bir niyetlerinin olmadığını söylediler.
O da bilakis bu seçtiklerini alıp götürmelerini, zira bunları gönül hoşnutluğuyla Allah’dan hayır murad ederek verdiğini ifade etti. Zekât memurları develeri alıp yola koyuldular. Sa‘lebe’ye tekrar uğradılar. Sa‘lebe zekât kayıtlarına baktı ve ‘Bu cizyeden başka bir şey değildir. Gidin, beni rahat bırakın!’ diye başından savdı. Onlar da Medine’ye döndüler.
Rasûlullah (a.s.) onları görür görmez henüz onlar bir şey demeden “Yazık oldu Sa‘lebe’ye!” buyurdu. Benû Süleym’den zekâtını veren şahıs için de hayır (bereket) duasında bulundu.
Bir müddet sonra Sa‘lebe hakkında şu âyetler nazil oldu:
“Onlardan kimi de Allah’a şöyle kesin söz vermişlerdi: Eğer Allah bize lütfundan verirse biz de mutlaka sadaka (zekât) vereceğiz ve elbette sâlihlerden olacağız. Fakat Allah lütfundan onlara (servet) verince cimrilik edip onun hakkını vermediler. Allah’a verdikleri sözden dönmeleri ve yalan söylemeyi âdet edinmeleri sebebiyle Allah da bu işlerinin neticesini kalplerinde kıyamet gününe kadar sürecek bir münafıklık kıldı.” (9.Tevbe 75-77.)
Bu âyetleri işiten Sa‘lebe’nin bir yakını gidip ona dedi ki: ‘Yazıklar olsun sana ey Sa‘lebe! Sen helak oldun; Allah senin hakkında bu âyetleri indirdi!’
Sa‘lebe ağlayarak Medine’ye geldi ve ‘Yâ Resûlallah, zekâtımı kabul et!’ diye yalvardı. Ama Hz. Peygamber (a.s.) onun zekâtını kabul etmedi. Daha sonra Halife Hz.Ebû Bekr’e bilahare Hz.Ömer’e geldiği halde onlar da kabul etmediler.
Sa‘lebe zekâtı kabul edilmemiş olarak Hz.Osman devrinde vefat etti.